T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
ELAZIĞ / ARICAK - Arıcak İmam Hatip Ortaokulu

Haberler

Haz

OKULUMUZDA SATRANÇ TURNUVASI DÜZENLENDİ SINIFLAR ARASINDA.SIRALAMA ŞU ŞEKİL OLUŞTU:

1-HARUN AKGÜN 6/A

2-FURKAN ULUÇ 7/A

3-CİHAN-HALİL İBRAHİM İKİLİSİ 5.SINIF

Haz

TÜM SINIFLARIMIZA YÖNELİK BURSLULUK DENEMELERİMİZ DEVAM EDİYOR.

Haz

OKULUMUZ ÖĞRENCİLERİNİN OKUL GEZİSİ,FUTBOL MAÇLARI,MENDİL KAPMACA VE HALAT YARIŞINDAN OLUŞAN BAZI ETKİNLİKLER DÜZENLEDİ.

Haz

ÖĞRENCİLERİMİZ HEM FARKINDALIK OLUŞTURMAK HEM DE KİTAP SEVGİSİNİ AŞILAYIP PEKİŞTİRMEK İÇİN ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ VE İDARECİLER OLARAK HALK KÜTÜPHANESİNİ ZİYARET ETTİK.

Nis

23 NİSANI OKULUMUZDA COŞKUYLA KUTLADIK.

Mrt

OKULUMUZDA İNGİLİZCE ÖĞRETMENİMİZ NİDA GÜL VE  7/A SINIFINDA KÜBRA ÇETİNTAŞ, EMİNE AYDEMİR VE HATİCE ANLI ÖĞRENCİLER PROJEDE GÖREV VE SORUMLULUK ALMAKTADIRLAR.

Mrt

12 Mart İstiklal Marşının Kabulü ve Mehmet Akif ERSOY'u Anma Günü (11.03.2021)

Milli Şairimiz Mehmet Akif ERSOY'un Hayatı

Mehmet Akif Ersoy, 1873 yılının Aralık ayında, İstanbul'un Fatih ilçesinin Sarıgüzel semtinde doğmuş ve 27 Aralık 1936 Pazar günü, saat 19.45'te Beyoğlu'ndaki Mısır Apartmanı'nda vefat etmiştir. Mehmet Akif'in babası Mehmet Tahir Efendi (1826–1888) ve annesi Emine Şerife Hanım'dır (1836–1926). Mehmet Tahir Efendi çocuk yaşta Arnavutluk'tan İstanbul'a gelerek tahsil etmiş ve Fatih Medresesi müderrisliğine kadar yükselmiş âlim ve arif bir zattır. Annesi ise aslen Buharlı olan Tokatlı bir aileye mensuptur. Ailenin Akif'ten sonra Nuriye adında bir de kızları olmuştur.

TAHSİL HAYATI

Mehmet Akif, dört yaşında iken Fatih'te Emir Buharı mahalle mektebine (yuva) gönderildi ve tahsil hayatına başladı. Burada iki sene ve sonra sırasıyla üç sene ibtidâî (ilkokul), üç sene rüştiye (ortaokul) ve üç sene mülkiye idadisine (lise), sonra da iki senesi (gündüzcü olarak) Ahırkapı'da ve iki senesi (yarılı olarak) Halkalı'da olmak üzere, dört sene de Baytar Mektebi'ne (Veterinerlik Fakültesi) devam etti. 1893'te mektebin ilk mezunu ve birincisi olarak diploma aldı. Mehmet Akif, resmi tahsilin dışında, çok bilgili ve şuurlu bir zat olan babası başta olmak üzere birçok âlimden devamlı olarak ders okumuş ve kendisini yetiştirmiştir. Lisana karşı bilhassa kabiliyeti bulunduğundan, devamlı çalı arak Arapça, Farsça ve Fransızcayı, edebiyatlarını takip edecek ve tercümeler yapacak kadar iyi öğrenmiştir. Çocukken başladığı hafızlık çalışmalarını, bir müddet ara verdikten sonra, yirmi yaşında iken kendi kendine tamamlamış ve Kur'an-ı Kerim'i ezberlemiştir. Mısır'daki son seneleri de Kur'an meali ile meşgul olarak geçmiştir.

BULUNDUĞU VAZİFELER

Tahsilini tamamladıktan sonra, Ziraat Vekâleti Baytarlık şubesinde vazifeye başlamıştı. İlk dört sene Rumeli, Anadolu ve Arap bölgelerinde dolaşarak baytarlık yaptı. Yirmi yıllık bir memuriyetten sonra bir başkasına yapılan haksızlık üzerine istifa ettiğinde, aynı şubenin müdür muavinliği vazifesinde bulunuyordu. Öğretmenlik hayatına 1906'da Halkalı Baytar Mektebi'ne "kitabet-i resmiye" (resmî yazışma usulü) dersi muallimliği ile başladı. 1908'den sonra ise Edebiyat Fakültesi ile Darülhilâfe Medresesi'nde "Osmanlı Edebiyatı" müderrisliğinde bulundu. Mütareke devrinde, "İslamiyet'i doğru olarak halka öğretmek, yanlış bilgileri gidermek ve İslam ahlakını korumak" için Şeyhülislamlık'a bağlı olarak kurulmuş bir "İslam Danışma, Tebliğ ve İrşad İlim Heyeti" olan "Darülhikmet-il İslamiyye"de üye ve başkâtip (genel sekreter) olarak çalıştı (Ağustos 1918 - Nisan 1920) ve bu kuruluşun yayın organı olan "Cerîde-î İlmiyye"yi idare etti. İstiklal Savaşı'nı yapan Birinci Millet Meclisi'nde milletvekili olarak vazife gördü. Mısır'da 1929 yılından 1936'ya kadar, Kahire Üniversitesi'nde Türkçe Hocalığı yaptı. Bütün ömrünü okuyarak ve okutarak geçirdi. Yirmi beş yaşında iken İsmet Hanım'la (1878¬1944) evlenen Mehmet Akif'in üç kızı ve iki oğlu olmuştur.

 

SEYAHATLERİ

Okulunu bitirdikten sonra baytarlık yaparken Arnavutluk'a (İpek) giderek, amcalarını ziyaret etmiş; Edirne merkez olarak Rumeli'yi, Adana merkez olarak Anadolu'yu, Şam ve civarını dolaşmış; 1914 yılı başın¬da, davetli olarak, iki ay devam eden "Beyrut - Kahire el'Uksur - Medine - Şam" seyahatine çıkmış; aynı yılın sonunda vatanı bir vazifeyle üç aylığına Berlin'de ve yine aynı şekilde 1915 Mayıs'ından sonra beş aylığına "Necid (Riyad) - Medine - Şam - Beyrut"ta bulunmuş; 1918 yılı Temmuz ayında bir ay davetli olarak Beyrut"a gitmiş; İstiklal Savaşı sırasında, halkı teşvik için Anadolu'yu ve cepheleri dolaşmış ve hayatının son yıllarını Kahire'de geçirmiştir.

 

Şiir Hayatı

Lise yıllarında şiirle meşgul olmaya başlamıştı. Baytar Mektebi'nin son senelerinde bu kabiliyetini ileretti Türkçeye ve aruz veznine hâkim olmuştu. Arkadaşlarına uzun manzum mektuplar yazıyordu. Önceleri, Ziya Paşa, Muallim Naci ve Namık Kemal gibi eski üstatlar tarzında şiirler nazmederken, daha sonra kendi üslûbunu bularak onların tesirinden uzaklaşmıştır. Şairliğinin ilk devresinde yazdığı, yayınlanmamış binlerce mısralık eski şiirlerini yok etmiştir. Bunlardan elde sadece, bazı dostlarının defterlerinde bulunan veya çeşitli dergilerde daha önce çıkmış olan, iki bin mısra kadarı kalmıştır. Bu eski şiirlerini "Safahat" (Safhalar, Hayattan Manzaralar) adını verdiği şiir kitabına da almamıştır.

 

YAZI VE KİTAPLARI

Şiirlerini, 1908'de çıkmaya başlayan ve kendisinin başyazarlığını yaptığı "Sırâtımüstakim" dergisinde yayınladı. Bunlar, o zamana kadar rastlanmamı derecede akıcı, sade, halkın hayatını anlatan ve duygularını dile getiren, milli şiirlerdi. Bir zaman sonra "Sebîlür¬reşad" adını alan dergide yayınlanan bu şiirler, tamamlandıkça, "Safahat" genel başlığı altında, küçük kitaplar halinde neşrediliyorlardı. 1911–1924 yılları arasında ilk altı kitap çıkmış, yedincisi ise 1933'te Kahire'de yayınlanmıştır. Mehmet Akif Bey, şiirlerinden başka, Sebîlür¬reşad'ın hemen her sayısına tefsir yazıları, makaleler ve tercümeler de vermekteydi. Bunların da bir kısmı kitap olarak yayınlanmıştır.

 

BÜYÜK ŞAİR

Mehmet Akif, daha önce Muallim Naci ile başlamış olan, Türkçenin sade ve akıcı bir şekilde aruza tatbikinin ilk büyük temsilcisidir. Mizahi fıkralardan en heyecanlı şiirlere kadar, en güzel Türkçe ile milletine şaheserler vermiştir. Şiirleri, her bakımdan, edebiyat tarihimizde eşsiz güzellikte muhteşem parçalardır. Basit bir hayat sahnesini anlatan mısralarında bile, hem en keskin bir zekânın şimşekleri, hem de titreyen bir gönlün gözyaşları sezilir... Çağdaşı olan bütün büyük şair ve edibler, Mehmet Akit'in yüksekliğini kabul edip, bunu itiraf ve takdir eden beyanlarda bulunmuşlardır. Akif Bey, şiirlerinde ve makalelerinde, "sadelik, millilik, din ve ahlaka bağlılık" şeklinde özetlenebilecek olan edebiyat görüşünü açıklamıştır. Kendisi, en fazla önem verdiği iki değerin, "dil ve din" olduğunu söylemektedir. Şiirlerinden bazıları bestelenmiş ve önemli bir kısmı Arapçaya çevrilmiştir.

 

MİLLETİYLE BİRLİKTE AĞLAYAN ŞAİR

Balkan Harbi'nin - Rumeli Müslümanlarının çoluk çocuk katledildiği, nehirlerin cesetlerle dolduğu felaketli günlerinde, 1913 yılının Şubat ayı içinde, İstanbul'da Beyazıd Camii'nde bir ikindi sonrası, Fatih ve Süleymaniye camilerinde ise Cuma namazlarından sonra kalabalık cemaatlere vaaz kürsülerinden hitap ederek, halkı birliğe, cihada ve orduya yardıma çağırmıştır. Mehmet Akif, bu konuşmalarını, o sırada orduya destek vermek için kurulmuş olan "Milli Müdafaa Cemiyeti"nin İrşad Heyeti üyesi olarak yapmıştı. Bu konuşmaların ilanları günlük gazetelerde ve metni Sebîlürreşad'da yayınlanmıştır. Bu savaşta, vahşice öldürülen mazlumların, alnına bıçakla haç çizilen ve sarıklarından asılan din adamlarının, sürüklenip götürülen masum genç kızların acı ve ızdırapları, onun feryat eden şiirleriyle milli vicdana ve tarihe yazılmıştır. Kendisinin ve derginin bütün neşriyatı, daima din, vatan ve millet duyguları ile yapılmış ve bu yayınlar, birkaç sene sonra milletçe kalkışılacak olan Milli Mücadele'nin de tohumlarını atmıştır. Nitekim Mehmet Akif, 1920 Şubat ayında, ilk kurşunun atıldığı Balıkesir cephesine koşarak, Zağnos Paşa Camii kürsüsünden halkı cihada çağıracaktır.

AKİF'İN SAMİMİYETİ

Mehmet Akif'in Müslüman Anadolu halkı üzerinde büyük tesiri vardı. Onun gerçek bir dindar, katıksız bir vatansever ve halis bir mücahit olduğunu bilen Müslüman aydınlar ve halk, ona tam bir itimat besl-emekteydiler. Gerçekten de Akif bu itimada layıktı ve geçmişi olduğu gibi, yaşadığı hal de bunun şahidi idi. Kastamonu hitabesi sırasında Mehmet Akif Bey, kırk yedi yaşında bulunuyordu. O sabah, yanında taşıdığı kitabın ne olduğunu soran Kastamonulu Hafız Ömer Efendi'ye şu cevabı vermişti:

"Tefsir-i Celâleyn 'dir. Bunu daima yanımda ta¬r Kelam-ı Kadîm gibi okurum. Şimdiye kadar on sekiz defa hatmettim. Şimdi on dokuzuncu hatme de¬m ediyorum."

İSTİKLAL MARŞI

Yazdığı şiir, 12 Mart 1921'de, Meclis kararı ile "İstiklal Marşı" olarak kabul olunmuştu. İstiklal Marşımızın yazılma hadisesi de hem milletimize hem de merhuma tam olarak yakışan bir özellik ve güzellik göstermektedir:

Genel Kurmay'ın Milli Eğitim Bakanlığı'na müracaat ederek, "Bu savaşımızın manasını anlatacak, halka ve askere heyecan verecek ve diğer milletlerde bulunan milli marşlara denk olacak bir marş" istemesi üzerine, Milli Eğitim Bakanlığı bütün kuruluşlarına genelge ile bildirdiği gibi gazetelere de ilan vererek "Birinci seçilenin sözlerine 500 ve bestesine 500 lira olmak üzere mükâfat" koyarak, bir müsabaka açtı.

Müsabakaya 724 şiir geldi. Akif Bey, işin içinde para olduğu için, herkes kendisinden istemesine rağmen, bir şey yazmadı. Hâlbuki o sırada bir paltosu yoktu ve çok soğuklarda arkadaşının (Baytar Prof. Şefik Kolaylı) paltosunu ödünç alıyordu... Sonunda Akif Bey'i, kendisine "para vermeyeceklerini" söyleyerek razı ettiler ve işte bu ihlas ve samimiyet ile, muhteşem "İstiklal Marşı"mız kaleme alındı... Akif Bey, mükâfat olarak ayrılan parayı, Darülmesai (İşevi) adlı, Hilal-i Ahmer'e (Kızılay) bağlı bir derneğe verdirmiştir.

mae-1-1.jpg
Kaynak: Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi 

 

 

 

Mrt

Mrt

18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi'nin 107. Yıl Dönümü

Büyük devletlerin dünyayı paylaşma mücadelesinin bir sonucu olarak 1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı 1918 yılına kadar devam etmiştir. Osmanlı Devleti, Almanya ve Avusturya-Macaristan'ın müttefiki olarak İngiltere, Fransa ve Rusya'ya karşı 3 Kasım 1914'te savaşa dâhil olmuştur. Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'nda ilk kara muharebeleri Kafkas Cephesi'nde yaşanmıştır. Rusya'nın 1914 yılının Aralık ayında Doğu Anadolu'ya saldırması üzerine Enver Paşa'nın yönettiği karşı taarruz, şiddetli soğuklar yüzünden başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

1.Dünya Savaşı'nın hemen başında Çanakkale Boğazı büyük bir önem kazanmıştı. İngiltere ve Fransa âdeta İstanbul'un kapısı konumunda olan Çanakkale'yi bir deniz harekâtıyla ele geçirerek Osmanlı Devleti'ni savaş dışı bırakmak istiyordu. Böylece zor durumda olan Rusya dünya kaynaklarından ve kendilerinin yardımlarından faydalanabilecek, karşı ittifakta yer alan ülkelere güneyden yapılacak bir taarruz ile savaşın kısa sürede sonuçlandırılması mümkün olabilecekti. Bu amaçla 3 Kasım 1914'te başlayan ve 9 Ocak 1916'ya kadar devam eden Çanakkale muharebeleri iki aşamada gerçekleşmiştir.

Öncelikle 18 Mart 1915'e kadar süren deniz muharebeleri yapılmıştır. En son 18 Mart'ta çok güçlü bir donanma ile boğazı zorlayan İngiliz ve Fransız kuvvetleri, Türk topçusunun olağanüstü başarısı karşısında mağlup olarak ve ağır zayiat vererek geri çekilmiştir. Bu zafer, günümüzde her yıl 18 Mart tarihinde yapılan etkinliklerle kutlanmaktadır.

Deniz yoluyla geçemedikleri boğazı, bu kez karadan istila ederek aşmayı planlayan İngiltere ve Fransa çoğu Avusturalya ve Yeni Zelanda askerlerinden oluşan (ANZAK)  birlikleriyle 25 Nisan 1915'te Gelibolu Yarımadası'na asker çıkararak kara harekâtını başlatmıştır. Burada tutunabilmek için yoğun çaba sarf eden ANZAK birlikleriyle Türk askeri arasında yaklaşık 3 ay boyunca yoğun bir muharebe dönemi yaşanmıştır. Bilhassa 7-8 Ağustos 1915'te gerçekleşen Anafartalar Savaşı'nda 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal Bey'in üstün askerî yetenekler göstererek askere "taarruzu değil ölmeyi emretmesi" savaşın kaderini etkilemiştir. Mustafa Kemal, Conkbayırı ve Kocaçimen'de ilerleyen ANZAK Kolordusunu geri çekilmeye zorlayarak işgal edilen noktaları kurtarmıştır. 19. Tümen ve 57. Alayı merkezden emir beklemeden kendi inisiyatifi ile cepheye gönderen Mustafa Kemal Çanakkale'nin düşmesini engellemiş, boğazları kurtarmıştır. Buradaki savaşlar İngilizlerin 19-20 Aralık 1915'te Arıburnu ve Anafartalar'ı, 8-9 Ocak gecesi Seddülbahir bölgelerini boşaltmalarıyla birlikte sona ermiştir.

Çanakkale Zaferi, Balkan savaşlarıyla içte ve dışta sarsılmış olan Osmanlı Devleti'nin prestijini yeniden güçlendirmiştir. Çökmekte olan imparatorluğun içinde Türk milletinin gücünü ve dinamizmini hâlâ koruduğunu göstermiştir. Çanakkale Savaşı Millî Mücadele'nin öncüsü ve başlangıcı olmuştur. Çünkü Çanakkale'de savaşan güçlü düşman ordularını mağlup etme başarısını gösteren birçok komutan buradan kazandıkları tecrübe ve güvenle Türk İstiklal Savaşı'nda da başarıyla görev yapmışlardır.

Çanakkale muharebeleri, savaşın süresini önemli ölçüde uzatmış ve bu bakımdan savaşan devletlerin önemli insan kaybına ve ekonomik yıkımına neden olmuştur. Çarlık Rusyası'nın boğazlara hâkim olma hayali gerçekleşememiştir. Müttefiklerinin yardımından yoksun kalan Çarlık Rusyası'nda iç karışıklıklar artmış; 1917'de gerçekleşen ihtilal sonucunda çarlığın yerine Sovyet rejiminin kurulması ile ileriki yıllarda dünya tarihinin gidişatı değişmiştir.

Çanakkale Zaferi'nin Türk milletine en büyük armağanı, şüphesiz Mustafa Kemal Atatürk olmuştur. Mustafa Kemal, yeni kurulan bir tümeni kısa zamanda modern bir kolordu ile muharebe edecek bir duruma getirmekle, yüksek bir teşkilatçı ve yetiştirici olduğunu göstermiştir. Durum ve araziyi kavramadaki ustalığı, seri ve isabetli kararlar vermesi ve bu kararları azimle uygulaması Mustafa Kemal'in sahip olduğu yüksek irade, bilgi ve kendine güvenin göstergesidir. Burada iyi bir asker ve karizmatik bir lider olduğunu kanıtlayan Mustafa Kemal böylece milletiyle birlikte vatanını işgalden kurtararak tam bağımsız ve çağdaş yeni bir Türk devletinin kurucusu olma yolunda yürümeye başlamıştır.

18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi'nin yıl dönümünde başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere vatan uğruna canlarını feda eden şehitlerimizi rahmet ve minnetle, gazilerimizi saygı ve şükranla anıyoruz.

 

 

 

Ara

Ara

İL SAĞLIK MERKEZİNDEN PİLOT OKUL OLARAK SEÇİLEN OKULUMZA UZMAN HOCAMIZ TARAFINDAN YAKLAŞIK 100 ÖĞRENCİMİZE 3 GRUP HALİNDE SAĞLIKLI BESLENİYORUM SEMİNERİ VERİLDİ.

Kas

Kas

ATATÜRK'Ü ANMA PROGRAMIMIZ.

Ekm

GIDA GÜVENLİĞİ VE İSRAFIN ÖNLENMESİ YÖNELİK EĞİTİM VERİLDİ.

Ekm